6 Kasım 2014 Perşembe

Pașaköylü Yeșim



Pașaköylü Yeșim, Yeșil Hat’tan uzakta yașar. Yeșim’in bir tek yeșil bir anaokul önlüğü vardır. Her okul günü, sabah saat yedide, evlerinin önündeki yasemin talvarının altında durur. Șöyle bir yukarı bakar. Herzaman masmavi ve bulutsuz olan gökyüzünü tepesindeki yasemin talvarı tam ortadan yeșil yeșil böler. Birgün binmeyi planladığı o saat 6:30 uçağı bir yasemin çiçeği gibi gelip ağacına girer. Yeșim’in ruhuna da o umut. Uçan yasemin, ağacından çıkmadan, yeșil okul minübüsü kapıda belirir. Yeșim, minibüste oturan Yașar’ın yeșil gözlerine bakar ve yanakları kızarır. Minibüsün kapısı açılır. Yeșim’in gözleri yerde, șöföre kafasını sallayarak gelmek istemediğini belirtir. Kapı kapanır. Yeșil minibüs Yeșimsiz hareket eder. Sonra ıșıklarda durur. Yeșil ıșığın yanmasını beklerken șöför kendine “Niye yine binmedi minibüse Yeșim? Sakın bu çapkın Yașara așık olupta, utanıyor olmasın?” diye sorar ve gülümser. Yașar da gülümser, o da kendine “Yașasın! Yine bu inek boku kokulu Yeșim olmadan gidiyorum okula. Bu göçmenler hiç yıkanmaz galiba?” der. 


Yeșim okulun yolunu tutar yürüyerek. Yeșil, Yeșim’in boyundan büyük, öbür tarafını göstermeyen çitler boyunca yürür. Çitlerdeki bir açıklıktan öbür tarafa geçer. Sadece okula kestirme değil, hem de zevkli bir yoldur bu. Pașaköy’deki bu çitler, Pașa’yı, köyden ayırır. Havası farklıdır butarafın. Kurak ve inek boku kokmaz. Çimen ve taze ekmek kokar. Akșamki bulgur halen midesini șișirmesine rağmen Yeșim acıkır her seferinde butarafta. Askeri kantinin önünde bekleyen malzemelerden bir yeșil elma çalmadan geçemez Yeșim. Sadece burda bulunur yeșil elma. Yeșil elmasını yerken, koșan, yeșil üniformalı askerleri seyreder. Askerler marș söyler Yeșim tekrarlar:


Yemyeșil oldumu

Yaylalar yaylalar

Yarimi hatırlatır

Yaylalar yaylalar

Kalbim yarde kalsın

Yaylalar yaylalar

Bedenim Pașa’nındır

Yaylalar yaylalar



Yeșim okula varır. Andımızı okuduktan sonra sınıfa girer. Öğretmen girince ögrenciler ayağa kalkar. “Günaydın!” der öğretmen, ögrenciler “Saol!”. Yarısına kadar yeșil boyalı camlar dıșarıyı göstermez. Sadece mavi gökyüzü görünürdür. Saat 7:30 uçağı görünür. Bir tebeșir kadar küçük görünen uçak, camın yeșil boyalı kısmına girip kaybolur. Yeșim’in içine de o umut. Aynı anda öğretmen yeșil çantasından beyaz tebeșir çıkarır. Yeșil tahtaya büyük harflerle, kocaman “EN BÜYÜK TÜRK ATATÜRK” yazar. Yeșim de herkes gibi bunu defterine sayfalarca yazar, yeșil satırların dıșına çıkmadan.



Yeșim okuldan çıkar. Upuzun, sıra sıra dizilmiș yeșil selvileri takip eder. Selvilerin bir tarafında yeșil nokta Yeșim, öbür tarafında bir zamanlar yeșil tarlalar. On, onbeș selvi sonra iki minare. Yeșil sarıklı hoca geç kaldığı için firçalar Yeșim’i. Sonra yeșil kablı Kuran’dan arapça “Allah tektir, Allah’a inanmamak günahtır” yarım saat tekrar edilir. Yeșil halıda namaz kılar Yeșim.



Yeșim evine gelir. Hava kararmadan ineklere yeșillik verir ve tașımakta zorlandığı yeșil kovaya sütlerini sağar. Hava kararır ama Yeșim’in iși bitmez. Sütü boșaltır ve aynı yeșil kovada; kocaman, yeșil bir sabunla; delik, yeșil üniformasını yıkar. Boyunun yetișmediği, üsteki yeșil çamașır ipine, bir sandalye yardımı ile çıkıp, üniformasını serer. Ta uzakta görünen parlak, sarı ıșıklar, yeșil çamașır telinin üzerine dizilir. Saat 20:00 uçağı yana söne gelir yeșil üniformanın deliğinden girer. Ona binip, o uzak ıșıklara varabilme umududa Yeșimin içine. Pașaköylü Yeșim Yeșil Hat’tan uzakta yașar. 

H. Djuma